Kore’deki 31 Nolu hasta
Geçtiğimiz Aralık ayının son günlerinde kızımızı ziyaret için Kore-Seul’deydik. Aslında Mayıs’ta gitmeyi planlarken ani bir kararla, son dakikada bilet alarak kendimizi orada bulmuştuk! Gezimiz Mayıs’a kalsa belki de gerçekleşmeyecekti bugünkü şartlarda !
Seul’deki ilk günümüzde Koreli bir arkadaşımla buluşmak için Büyük Balık pazarı’na gidiyorduk. Metro’dan tam çıkmak üzereyken genç bir kadın bana yaklaşarak İngilizce konuşmaya başladı. Çocuklar beni beklerken ben onunla sohbete daldım. Kadın elinde bana gösterdiği bir broşürle oraya yakın bir yerde çok güzel bir sergi olduğunu, kendisiyle birlikte gidersek ücretsiz girebileceğimizi ve bize rehberlik edeceğini söyledi. Sıcak, içten bir kadındı, amacı sergiyi tanıtmak, ziyaretçi toplamak gibiydi! Teklifi cazip göründü ancak planımız vardı o anda gidemezdik.
Ben arkadaşımla buluşacağımı, vaktim olmadığını anlatmaya çalışıyordum, o da “Olsun birkaç gün daha devam edecek, sonra da gidebiliriz” dedi ve benden telefon numaramı istedi. Kore numaram yok dedim. O sırada kızım İdil bana “hadi hadi” deyip duruyordu.
Turist ben “Bak ne iyi fırsat! Kadın, bizi sergiye davet ediyor“ dedim. O arada Koreli genç kadın elime kendi numarasını tutuşturdu ve beni mutlaka arayın olur mu, bekliyorum dedi” vedalaştık.
Sonra İdil bana “Bu kişilere inanma, onlar misyoner bir tarikat, her yerde varlar, böyle davet edip kiliselerine götürüp üye yapmak için ikna etmeye çalışıyorlarmış” dedi.
Meğer daha önce kendisi de karşılaşmış, hatta kendi Üniversite’sinde bazı öğrencilerden de benzer teklifler gelmiş, kiliselerine davet etmişler, dinlemeyi bile reddetmiş bizim kız. Elini versen kolunu alamazsın dedi.
Oysa ben gazeteci iç güdüsüyle “Gitsem ne olur ki, ne diyorlar, ne anlatıyorlar dinlerim, zaten üç gün sonra geri döneceğiz, ne yapacaklar ki ”diye düşünüyordum. .
Kyon-ok ile buluşup da, arkadaş hatırına çiğ balıklarımızı yemeye çalışırken ona da anlattık olayı. O da benzer şeyler söyledi ve kesinlikle gitmeyin, dinlemeyin onları, garip bir dini tarikat, sonra peşinizi bırakmazlar diye de bize takıldı.
Yaşadığımız bu olay üzerinden haftalar geçmedi ki misyoner grup öldürücü Korona virüsü Güney Kore’ye yayan grup olarak ortaya çıktı!
Kore’nin Daegu şehrinde bu tarikat üyelerinin ibadet yerlerinden yalnızca birisi.
Shincheonji, (anlamı yeni cennet ve yeryüzü) 1984 yılında Lee-Man Hee tarafından kurulan ve 150 bin üyesi olan tartışmalı bir dini bir hareket ve bir tarikat olmakla itham ediliyor. Adı geçen tarikat üyeleri kurucu Lee-Man’ın İsa’nın yeryüzüne yeniden dönmüş hali olduğuna, İncil’in metaforlardan oluştuğuna ve bunları sadece Lee-Man’ın yorumlayacağına inanıyormuş. Tarikat G. Kore de misyonerlik faaliyetlerini açık açık yürütse de pek sevilmeyip şüpheyle yaklaşıldığı bu yüzden çoğunun inancını ailesinden bile sakladığı söyleniyor. Onların ağına düşenler okulu, işi gücü bırakıp kendilerini misyonerliğe adarmış. Shincheonji inancına göre hasta olmak Allah için yaptıklarına engel olduğu için günah sayılırmış. Virüsü yayan kadının da bundan dolayı hastalığını sakladığı ve ateşi olduğunu bile bile Pazar ayinlerine gitmeye devam ettiği ve katıldığı iki ayinde ortalığa saçtığı virüsü en az 1000 kişiye bulaştırdığı sanılmakta!. İbadetleri gereği yüzlerine gözlük, maske takmak yasak olduğundan kadın önlem bile almamış. Belediyeler büyük kilise yapılmasına izin vermediğinden küçük ibadethanelerinde sıkışık biçimde yan yana yerde oturulurlarmış ki bu da bulaşmada önemli bir etken.
İlginç olan 31 numaralı hasta olarak adlandırılan 62 yaşındaki kadının Çin’e gitmediğini iddia etmesi. Virüsü nerden kaptığına ilişkin çeşitli görüşler olsa da hala bir muamma!
Bilinen acı gerçek ise G. Kore’nin büyük bir titizlikle aldığı bütün önlemlere karşın sorumsuz bir davranışın tüm ülkeyi derinden etkilemesi. Herşey kontrol altında giderken birden Çin’den sonra en çok vaka görülen ülke haline geldi. Şu anda 1146 tane virüs bulaşmış kişi ve 12 ölüm bulunuyor. Jeju adasında aynı tarikata bağlı 34 kişinin de virüs taşıdığı tespit edilmiş.
Kırmızı alarm
Geçtiğimiz Pazartesi 24 Şubat itibariyle G. Kore alarm seviyesini en yüksek düzeye getirdiğini ilan etti. En son 2009 yılında H1N1 enflüanza salgını sırasında da bu düzeye getirilmiş. Tatil sonrası tüm okulların açılış tarihi ertelendi. Bir çok yerde sırf virüs kontrolü ve karantina için merkezler açılmış ve danışma numaraları koyulmuş. Tüm metro ve otobüslere girişte maske ve el temizliği için solüsyonlar koyulmuş. Okulların girişlerine termal kameralar yerleştirilmişti. Ocak’ta Çin’e gittiği tespit edilenler okul yerine karantinaya alındı. Maske günlük hayatın vazgeçilmez bir parçası oldu.
Salgında öğrenci olmak
Pazartesi sabahı işlerin birden ciddileştiğini gören kızım İdil aradı. Oradaki önlemleri bizzat görüp yaşadığı için içi rahattı aslında. Ancak Fransız ev arkadaşının ailesi son durumdan sonra “biletini alıyoruz, çık gel ” deyince biraz panik olup üzülmüşler. Farklı ülkelerden üç beş öğrenci arkadaş elimiz kolumuz bağlı durmayalım, bari Elçiliklerimize gidip kayıt olalım diye düşünmüş ve çıkmışlar yola.
İngiliz Büyükelçiliğine giderken onlardan önce giden bir arkadaşlarından içeriye bile giremediği, randevusuz almadıkları haberi gelince İdil telefonla ulaşmış, konuştuğu görevli kayıt almadıklarını, sosyal medya hesaplarını takip etmelerini öğütlemiş.
Sonra Türkiye Büyükelçiliğini aramış. Telefona çıkan memur “Merak etme durum o kadar vahim değil, panik olma, koşma terleme, kendine iyi bak” demiş. Durum çok kötüleşirse bir THY uçağı gelir ve Türk vatandaşlarını götürür diye de eklemiş babacan tavırlı, senli benli konuşan beyefendi! . O tür bir durum için illa ki telefon numarası bırakmak istediğinde “gerek yok, merak etme, öyle bir şey olursa duymamana imkan yok” demiş.
Portekizli arkadaşları için sonraki durak Portekiz Büyükelçiliği olmuş. Orada o ana kadar görmedikleri ilgi ile karşılaşmışlar. Görevli bir kadın onları içeri alıp su ikram etmiş, konuşmuş , rahatlatmış ve vatandaşları olan öğrencinin kaydını almış. Ondan sonraki durak Fransız Büyükelçiliği’nde de kapı duvar olmuş. Fransız ve Polonyalı öğrenciler de internetten kayıt yaptırmış.
Şimdi evlerinde oturup G. Kore hükümetinden herkesin telefonuna giden acil durum mesajlarını okuyorlar. Yabancı öğrencilerin bazıları ülkelerine geri dönerken onların bulunduğu Kore Üniversitesi yeni dönem için ne karar verecek, geri gönderilecekler mi, kalacaklar mı! Şarkıdaki gibi “Gitmek mi zor kalmak mı zor” diye kara kara düşünmekteler! Bu belirsizliğin hayırlı bir şekilde sonlanmasını beklerken haberleşme kolaylıklarından dolayı teknolojiye bir kez daha şükran duyuyoruz.! Beklemeyen, yayılma hızına erişilemeyen Koronavirüs ise adeta dünyayla dalga geçiyor, dalga dalga yayılmaya devam ediyor.
Gülseren Tozkoparan Jordan
28 Şubat 2020
Bu yazı 1 Mart 2020 tarihinde Cumhuriyet Pazar yazılarında yayımlanmıştır.