Simitçiyi duydum normale dönüyoruz
Türkiye’de Korona virüs salgını başladığından bu yana 2,5 ay geçti. Bu arada hafta sonlarımızın çoğu evde sokağa çıkmadan geçti. Onun dışında zaten yaş gruplarına göre çoğumuza dışarı çıkma kısıtlaması vardı, hala da devam ediyor.
İnsan sıkılır mı kendi evinde o kadar zaman deneyimleyerek gördük! Başka çaremiz de yoktu! İnsanoğlu başına ne gelirse çekiyor, katlanıyor acısıyla tatlısıyla, ayakta kalabiliyor!
Yaşadığımız bu gerçeküstü gibi görünen zaman nasıl geçti geçiyor dersek, kimine göre uzun bitmeyecek gibi, kimine göre kısa, göreceli! Bu herkesin o süreçte ne yaptığı ve nasıl baktığına bağlı.
Evde kaldığımız sürede neler yaptık neler; geriye doğru şöyle bir bakacak olursak!
Yıllardır biriken dosyalar karıştırılıp, kirli çıkılar açıldı atılan atıldı, atılamayanlar tekrar çıkıya koyup bir köşeye tekrar kaldırıldı. Raflarda yıllardır okunmayı bekleyen kitapları okumanın da tam zamanıydı.
Sözgelimi Albert Camus’un Veba adlı romanı tam da bu zamanda okunacak bir kitap! Yıllardır durduğu raftan indirdim ve bir solukta okudum. Romanda 1900’lerda Cezayir’in Oran şehrinde ortaya çıkan Veba salgınını bir doktorun gözünden okurken sanki Korona virüs salgınıyla o günleri yaşıyoruz gibi geliyor insana!
Diğer taraftan da sinemaları, festivalleri, tiyatroları, konserleri, müzeleri, hatta şehirleri evlerimize taşıdık. Cebimize gelen bir uygulamayla açtık radyoyu seçtik dünyadan bir şehri,sokaklarında gezdik de gezdik! Hem kolay hem bedava daha ne istenir ki, gezmeden bile geri durmadık evde kalırken!
Dünyaca ünlü müzikaller kapılarını açtı zaman zaman, linkler dolaştı telefondan telefona, onları da izledik, istersek bağış yaptık bu cömertliklerine. Mesela ben bu kadar çok müzikali bu kadar kısa zaman zarfında daha önce izlememiştim.
Toplantıları, sohbetleri, seminerleri, söyleşileri, yarışmaları da eve taşıdık.
Açtık Zoom’u katıldık da katıldık. Sözgelimi biz yıllardır görüşmediğimiz, İngilterede’ki arkadaşlarla Zoom da yıllar sonra buluştuk. Önce sohbet edip, özlem giderdik, birbirimize yılların bizi nasıl nasıl değiştirdiğini söyledik sonra da onların “pub quiz” dedikleri barlarda yapılan geleneksel bir yarışmayla herkesin hazırladığı 10’ar soruyu sorarak yarıştık, maksat muhabbetti elbette ama bu arada kulağımıza da yeni bilgiler girdi. Başka bir grupla da Ankara’da benzer yarışmaya yaptık, sakin günlerimize renk kattı, biraz heyecan getirdi. Herkes kendi evinde, çayı, kahvesi, içeçeği elinde, kendi kendine ikram yaparken misafir ağırlamak da kolaydı. Neredeyse unuttuk evde misafir ağırlamayı!
Diğer taraftan Whats Up mesajların yoğunluğu göz açtırmadı, ne linkler geldi tıkladık izledik, şaşırdık, güldük, ağladık, korktuk, yardımlaştık evet yardımlaştık! Belki de daha önce hiç olmadığı kadar yardımsever olduk, kampanyalara katıldık.
Koronovirüs günlerinden hatırlanacakların iyi şeylerin başında belki de yardımseverliğin artması, insanların yardımlaşması, hatta bunlara engel olunmaya çalışılması gelecek ilerde!
Götürdüklerinin yanında salgının bize hatırlattığı bir çok değer de olduğu inkar edilemez bir gerçek.
Bu günlerde bayramlarımızı da evlerde, balkonlarda bayraklarımızı sallayarak, alkışlayarak kutladık.
Alkışlamaya önce Sağlık personeline minnettarlığımızı göstermek için başladık sonra 23 Nisan Milli Egemenlik ve Çocuk bayramı ve akabinde 19 Mayıs Gençlik ve Spor Bayramını kutlayarak devam ettik. Haziran geldi Atakule bile aylardır kırmızı şeritte gece oyunca dönüp duran “sağlık personeline minnattarlık içeren mesajını değiştirdi ama biz hala her aksam 9’da 1 dakika alkışımızdan vazgeçemiyoruz. Karşı apartmanda, hiç tanışmadığımız ama sadece o 1 dakikayı paylaşttığımız bir kaç komşuyla beraber alkışımızı yapıyor, sonra karşılıklı el sallayıp pencerelerimizi kapatıyoruz. Ankara ya da Türkiye de var mıdır bilmiyorum ama mahallede bizden başka kimse kalmadı bu kısacık alkış törenini sürdüren!
Uzun ince yolun sonu görünmeye başladı galiba! Bütün bunlar bir rüyaysa uyanma zamanı geldi mi ne! Zaten bahar geçti yaz geldi, şimdi çıkmazsak ne zaman dışarı çıkacağız! D vitamini şart.
Normalleşme yolunda açıklanan kararlardan sonra, belki de sokağa çıkma kısıtlamasında son haftasonundan hemen önce alışveriş için sokağa çıkmıştım. Sokaklardaki canlanma gözlerden kaçmıyordu, kış uykusundan uyanır gibiydik!
Restorantlar, kafeler, mağazalar açılmış, sandalyeler dışarı çıkmış, bahar temizliği başlamış, herkes mekanını 2 Haziran Pazartesi gününe hazırlıyordu, heyacanları, sevinçleri yüzlerden okumak mümkündü!
Pazartesi’den itibaren bu mekanlar ne kadar dolacak bilinmez! İnsanlar korkusuzca çıkıp bu mekanlara gidecekler mi, herşey nasıl olacak zaman gösterecek!
İçimizde kararlara biraz buruk bakanlar var! O mekanları en çok kullananlar ne yazık ki bir süre daha kısıtlı çıkabilecekler. Sözgelimi civardaki pastane ve restorantlarda en çok gördüğüm grup onlardı. Buluşma ve günlerini oralarda yaparlardı. Bir süre daha evde kalmaya devam edecekler gibi görünüyor. Onların iyilikleri sağlıkları düşünülüyor ona şüphe yok ama bu önlemleri biraz da kendilerine bırakmak nasıl olurdu acaba! Bu kadar tedbirden sonra hepimiz öğrendik sosyal mesafeyi, maske takmayı, hijyen bilgilerimizi güncelledik.
Konuştuğum 65 yaş üstü arkadaşlarım kendi sağlıklarını en çok kendilerinin düşündüğünü ve önlemelerini alıp daha esnek zamanlamaya temiz havaya çıkmalarının daha uygun olacağını ifade ediyorlar. Bankadaki işlerini yapamıyor, maaşlarını bile çekemiyorlamış! Herkes internet Bankacılığını kullanamıyor ki! Ayrıca iş sahibi 65 yaş üstüne hergün işine gitmek serbest!
Evden çıkamama, sosyalleşmeme bazı kişileri ruhsal olarak daha kötü etkiliyor. Korona virüs’den koruyalım derken ruhsal bozuklar, yalnızlıklar ortaya çıkmasın sonra. Amerika da bazı yaşlıların yalnızlık sonucu yaşadıkları buhrandan dolayı intihar ettikleri ortaya çıkmış.
Çocukların durumu biraz daha iyi, onların izni 2 güne çıkarıldı en azından. O yaş grubuna giren oğlumla 3 haftadır o saatlerde dışarı çıktığımız içn biliyorum, çocuklar dışarda ve parklar dolu dolu. Ne maske ne de sosyal mesafe hak getire! İzin saatlerini dolu geçirmek iseyen çocuklar aynı satte parklarda oluyor. Yine de dikkat edilmesi gereken günler yaşıyoruz. Sonra Güney Kore’nin yaşadıkları bize de olabilir.
Salgını başından beri en iyi yöneten ülkelerden birisi olan Güney Kore’de şu ana kadar 269 can kaybı toplam 11.402 vaka var. Okullar açıldı , müzeler, galeriler açıldı iki hafta önce. Aslında orada restorant ve kafeler hiç kapanmamıştı, sokağa çıkma kısıtlaması da yapılmadı, hatta bu arada önceden planlanmış genel seçimleri yapıldı, herkes sandık başına gidip oy bile kullandı.. Ama okullar uzun süre tatildi. Halk kurallara çok uymuş, sorumluklarını yerine getirmiş.
Buna karşın ne yazık ki son günlerde vaka sayısında tekrar artış gözleniyor. Seul’un gece kuluplerinde bulaşma olduğu anlaşılması üzerine buralar kapatılmış, önlemler sıkılaştırılmış. Mayıs’ın son haftası 58 yeni vaka birden eklenmiş, tek tük artmaya da devam ediyor, can kaybı yok. Bunun üzerine açılan okullar tekrar kapatılıp bütün okulların açılmasının ertelenmesine karar verildi. Aynı şekilde müze ve galerilerin açılması da tekrar ertelendi.
Azıcık bir gevşeme yeniden başa dönülmesine neden olabilir gibi görünüyor.
O sebeple dikkati elden bırakmamak şart ! Zaten ne demiş atalarımız “Sen işini kış tut da yaz çıkarsa bahtına.”
Pazartesi’nden beri sokağa yeniden hayat geldi sanki, normale, daha doğrusu “Yeni normale” dönüyoruz orası kesin çünkü simitçisinin sesi de uzaktan hoş hoş gelmeye başladı bile!
Gülseren Tozkoparan Jordan
3 Haziran 2020